EGLENCE |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
ROMAN ÖZETLERİ
DUDAKTAN KALBE
KITABIN ÖZETI
Saip Pasa, Izmir’ de taninmis birisidir. Arasirada belediye baskani seçilmistir. Hüseyin Kenan adinda bir yegeni vardir. Hüseyin dayisinin zoru ile okumis ve mühendis olmustur. Hüseyin çocuklugunu Bozkaya baglaribda geçirmistir. Buradaki annesinin dükkânini satip Avrupa’ya gider ve burada ünlü bir müzüisyen olur. Ayrica güzel keman çalmaktadir. Dayisinin israri ile birkaç ayligina Izmir’e gelir. Dayisi vaktiyle haylaz bir çocuk diye bildigi Hüseyin ile simdi övünmektedir. Hüseyin Bozkaya’ya gidip dinlenmek ister. Artik eski sefalet günleri bitmistir. Bozkaya’da küçük “Kinalipinçakla” tanisir. Lamia, hafif çilli yüzünden dolayi Hüseyin Kenan’in Kinalipinçak dedigi kiz, annesin ve babasini kaybedince amcasinin yanina oraya gitmistir. Hüseyin evli bir kadin olan Nimet Hanim’a kur yaparken dedikoducu ve dar bir çevre olan semt insanlarina karsi, Lamia’nin varligindan epey faydalanir. Her gittikleri yere onu da beraber götürürler. Böylece dedikodulari önlerler. Lamia bu macerayi bilir ve Nimet Hanim evli oldugu için de Hüseyin Kenan’a acir. Hayalinde çocukça, çok acikli bir macera yaratir. Bunun alelâde bir ask hikayesi oldugunu anlayinca fena halde kirilir. Insanlara, hele çok sevdigi ve gizli gizli kemanini dinledigi Hüseyin’e karsi bütün güvenini kaybeder. Bir gece yarisi Hüseyin Kenan, son eserine çalisirken bahçede bir hayalet gördügünü zanneder. Hayaletin Lamia oldugunu hayretle görür. Lamia, onun kemenini delice sevmektedir. Böylece, aralarinda tuhaf, gizli bir gece arkadasligi baslar. Hüseyin onun gelip çalismasini dinlemesine izin verir.
Yaz bitince, Kenan Istanbul’a Prens Vefik Pasanin Rumelihisar’indaki yalisina geçmistir. Amaci kendisine pek bagli görünen Prenses Cavidan’la evlenmektir. Prenses Misirdayken, Hüseyin Kenan yeniden Izmir’e döner. Lamia ile sicak bir yaz günü havuz basinda bulusur. Lamia çok güzel bir kiz olustur. Aralarinda aska benzer bir yakinlik olur. Lamia, geceleri odasinin kapisini içten kilitler, pencerden Hüseyin’in bahçesine geçerdi. Ve saatlerce beraber dolasirlardi. Fakat bir eglence gecesi Hüseyin zayif davranir ve Lamia’yi elde eder. Hüseyin annesinin Lamia’yi isteyecegini bildirir. Ama gemç kiz Kenan’in vazifesinden gelen evlenme teklifine kesin olarak rededer.
Lamia’nin hamileligi üç ayi bulunca artik durumu gizlemeyecigini düsünerek intihara kalkisir. Lamia’yi ölümden kurtarirlar ve Kütahya’da bir akrabasinin yanina yollarlar. Mebrure adinda bir kizi olur. Daha sonra bir binbasi ile evlenir. Bu sirada kocasinin yegeni doktor Vedat sürgün olarak Kütahya’ya gelir. Kenan’in Prenses Cavidan’la evlendigini ondan ögrenir. Vedat’la ayni odada bir kömür çarpmasina ugramak Lamia’yi yeni bir felakete götürür. Kocasindan ayrilir. Vedat onu almak istese de kiz rededer. Kizi ile Istanbul’a Beylerbeyi’ne gelir. Kisa bir süre sonra doktor Vedat da Istanbul’a döner. Bir gün muayenehanesinde Lamia’yla Hüseyin’I birbirine tanistirirken onlarin zaten tanistiklarini hatirlar. Hüseyin, Lamia’yi sevdigini geç farkemistir. Ve evlilik hayatinda mesut olmamistir. Hüseyin yine Vedat’I muayenehanesinde ziyaret ettigi bir gün onun Lamia ile evlenecegini ögrenir. Vedat Lamia ilr evlenir. Hüseyin intihar eder.
ESERDE GEÇEN KISILER
HÜSEYIN KENAN: Duygulari ve istekleri hayatini yönlendirmis bir kisidir. Müzige karsi hevesli bir mühendistir. Acimasiz ve yüreksiz bir kisiligi vardir. Bir anlik zevk için genç bir kizin hayatini mahvediyor ve sonunda çaresizlikle intihar ediyor.
LAMIA HANIM: Romantik ve asiri duygusal bir kisiligi var. Saf, temiz ve yürekli bir kisi. Kenan’I çok seviyor. Hayatta hiç yüzü gülmemistir.
VEDAT BEY: Iyi yürekli bir insan. Lamia’yi seviyor ve onunla evleniyor. Mesleginde basarili bir doktor.
ESERIN KONUSU
Basarili bir müzisyen mühendis olan Hüseyin Kenan’in bazi isteklerine karsi koyamamasi ve Lamia’nin hayatini mahvetmesi. Lamia’nin ise hayatin aci gerçeklerine yasadiktan sonra ögrenmesi. Kenan’in Lamia ile evlenememesi üzerine intihar edisi konu edilmistir.
ESERIN ANAFIKRI
Hayatta bazi seylere hayie demeyi bilmeliyiz ve baskalarinin hayatini bu seyler ugruna yok etmemeliyiz. Hayatin aci gerçeklerini yasamadan ögrenmeliyiz.
ESER HAKKINDA DÜSÜNCELERIM
Yazar bu kitabinda yine günlük hayatta yasanmis veya yasanabilir bir konuyu ele almistir. Olaylar net ve anlasilir. Kitap hayatin grçegini anlasilir bir biçimde ele almistir.
YAZAR HAKKINDA DÜSÜNCELERIM
Yazarin kitablarini incelersek tamamina yakininin günlük hayattan alinmis kesitler oldugunu kolayca anlayabiliriz. Bu kitabinda da örf tanitimi ve kisilik canlandiriminda basarili bir eser yazmistir.
YAZAR HAKKINDA BILGILER
1889’ de Istanbul’da dogdu. Edebiyat Fakültesini bitirdi. Liselerde ögretmenlik, müdürlük, Milli Egitim Müffettisligi, Paris Kültür Ateseligi yapti. UNESCO’da Türkiye’yi temsil etti. Romanlari, hikâyeleri, tiyatro eserlerinin yanisira çesitli çevirileri de vardir.
YAPRAK DÖKÜMÜ
1. KITABIN KONUSU:Fakir bir aile’nin hayatindan bahs edilmektedir.
2. KITABIN ÖZETI:
Ali Riza Bey, sair ruhlu, içine kapanik, kendi hâlinde dürüst bir insandir. Prensipleri kendi prensipleriyle bagdasmayan insanlarla çalismak istemedigi için sirketteki memuriyetinden istifa eder; Üsküdar'daki evine çekilir. Ali Riza Beyin, Sevket isminde bir oglu ile Fikret, Neclâ, Leylâ ve Ayse adinda dört kizi vardir. Ali Riza Bey, isten çiktigi sirada oglu Sevket yüksek maasla bir bankaya memur olur; evin bütün yükü onun üzerine biner. Sevket, babasi gibi iyi yetismis, karakterli, namuslu bir gençtir. Ailesine de son derece baglidir. Babasinin dogruluk ve namus ugruna isten istifa etmesini uygun bulur. Buna karsilik Ali Riza Beyin hanimi Hayriye Hanim durumdan hiç memnun kalmaz.
Bir süre sonra Sevket, Ferhunde adinda hafif mesrep bir kadinla evlenir. Eglenceye düskün olan bu kadin, birbirinden genç, güzel ve hareketli, asrî olmaya merakli olan Neclâ ve Leylâ'nin da karakterini bozar. Bir eglence ve moda düskünlügü baslar. Evde sik sik partiler düzenlenir. Evin büyük kizi Fikret, yengesi ve kardesleriyle anlasamadigi ve bu durumdan hiç memnun olmadigi için en az babasi kadar üzgün ve kirgindir. Hayriye Hanim, sirf kizlarina koca bulmak ümidiyle evde her degisiklige razi olur. Sevket de olanlardan memnun kalmamasina ragmen belki de karisinin tesiriyle kendisini bu hevese kaptirmistir...
Evde gün geçtikçe itibari düsen Ali Riza Bey tekrar ise girmeyi düsünürse de basaramaz. Eglenceler ve toplantilar için lüzumsuz yere para harcanan evde maddî sikintilar baslar; kavgalar, türlü rezaletler ve sefalet birbirini takip eder. Ali Riza Bey, çocuklarindaki bu korkunç degisiklikler karsisindaki hayret, saskinlik ve aci içinde kivranmaktadir. Evdeki bu anormal havaya ayak uyduramayacagini anlayan Fikret Adapazari'na yasli, dul bir adama gelin gider. Böylelikle aile agacinin yapraklarindan biri düser. Ali Riza Bey, çirkin durumlardan kurtarmak için kizlarini evlendirmeyi düsünür; fakat dürüst ve namuslu damat adayi bulamaz. Bu arada Sevket masraflari karsilamak için bankadan borç alir; sonra ödeyemez, hapse atilir. Böylece, ikinci yaprak düser. Kocasi hapisteyken Ferhunde evden kaçar. Bu üçüncü yapragin düsüsü olur. Karisinin kaçtigi haberini hapishanede babasindan alan Sevket üzülmez, hatta bir belâdan kurtuldugu için memnun olur.
Ferhunde'nin kaçisi ile elebaslarini kaybeden Leylâ ve Neclâ bocalarlar. Evde hakimiyet yine Ali Riza Beyin eline geçer; toplantilara ve eglencelere son verilir. Bu monoton hayat kizlara pek sikici gelir; sirf bu havadan kurtulmak için Neclâ bin bir türlü hayaller kurarak, kendisini zengin gösteren bir Suriyeli ile evlenir. Fakat Suriye'ye gidince orada kocasinin birkaç karisinin daha oldugunu görür. Kendisini kurtarmasi için babasina mektuplar yazar. Bu dördüncü yapragin düsüsüdür. Bu arada Leylâ kötü yola sapar. Ali Riza Bey, kizini evden kovar. Leylâ bir avukatin metresi olur. Bu besinci yapragin düsüsüdür. Bu olaydan sonra Ali Riza Beye hafif bir inme iner. Onu yiyip bitiren asil hastalik içindedir. Leylâ da gittikten sonra ev büsbütün issiz kalir. Hayriye Hanim bütün güç ve kuvvetini kaybeder. Leylâ yüzünden kocasina sik sik sitemlerde bulunur. Bunun üzerine Ali Riza Bey, Adapazari'na, Fikret'in yanina gider. Fakat aradigi huzuru orada da bulamaz; kalabalik bir aile hayati içinde âdeta bir cehennem hayati yasayan Fikret, bütün iyi niyetine ragmen babasini yaninda barindiracak durumda degildir. Bunun üzerine Ali Riza Bey Istanbul'a döner, hastaligi ilerledigi için eve ugramadan hastahaneye yatar. Babasinin hastalik haberini alan Leylâ onu hastahaneden çikarir, kendi evine götürür. Taksim'deki lüks apartman katinda hep birlikte rahat yasamaya baslarlar. Ara sira yolda eski kahve arkadaslari ile göz göze gelmese Ali Riza Bey büsbütün huzur içinde olacaktir.
3.KITAPTAKI OLAYLARI VESAHISLARIN DEGERLENDIRILMESI:
Burada Ali Riza Bey çocuklarina önceden çok yumsak davrandigi için daha sonra çocuklari ona farkli davranmaya basliyor.Bence Ali Riza Bey çocuklarina karsi baska türlü bir davranis sergileseydi olaylar daha da degisik olurdu.
4.KITABI YAZARI HAKKINDA KISA BILGI:
Resat Nuri Güntekin Türk Edebiyati’nin en önemli yazarlarindan biridir.
Çali Kusu,Yaprak Dökümü gibi baslica eserleri mevcuttur.
KİRALIK KONAK
1.KİTABIN KONUSU:
Kitapta nesiller arasındaki çatışma yansıtılmıştır. Nesiller arasındaki uçurumdan ve hızlı değişimin getirdiği ahlak buhranı anlatılmıştır.
2.KİTABIN ÖZETİ:
Naim Efandi çok zengin, zengin olduğu kadarda hesaplı bir kişiydi. Babasından kalma bir serveti vardı. Büyük bir itina ile idare ediyor ve koruyordu. II. Abdülhamit döneminde devletin yüksek mevkilerinde bulundu. Bir çok defalar valiliklerde dolaştı.
Bütün çocukluğu, bütün gençliği İstanbul ‘un en kalabalık konağında geçen Naim Efendi eğlenceli toplantıları, dostlar arasındaki sohbetleri, misafirlere ziyafetleri çok severdi. Fakat öyle bir zaman yaşadı ki bunların hepsi yasaktı. Naim Efendi yeni sazdan, yeni şarkılardan zevk almak bir tarafa, son senelerde yazılan ve konuşulan Türkçe’yi bile anlamıyordu.
Bundan beş sene öncesine kadar karısı Nefise Hanımefendi yanı başında idi, rahatı ve huzuru iyi durumdaydı. Zira, bu ihtiyar kadın ölünce evin içinde yalnız kaldı. O öldükten sonra yerine kızı Sekine hanım geçti; fakat Sekine Hanımı hiçbir yönüyle annesine benzemiyordu.
Naim Efendinin damadı Düyunu Umumiye Müfettişlerinden Servet Bey, Naim Efendinin saflığından yararlanarak konak içerisinde işleri istediği gibi yürütüyordu. Servet Beyin oğlu Cemil henüz yirmi yaşında olmasına rağmen Beyoğlu'ndaki büyük lokantaların, gazinoların, barların sadık dostu idi. Bu yaşında birçok zevkleri vardı. Biraderinin küçük sırlarını bilen Seniha ise son çıkan moda gazetelerinin resimlerine benzerdi. Körpe, ince ve çolak vücudu, ipek böcekleri gibi daima biçim değiştirme, değişim içerisindeydi.
Pazartesi günleri Seniha'nın çay günleridir. Avrupa'nın bütün kibar kadınları gibi o günleri güzel giyinir, kuşanır ve tam beşte konağın salonunda az görülen bir hanımefendi gibi ziyaretçilerini beklerdi. Seniha salonun bir köşesinde iki genç kızla halasının torunu Hakkı Celis'in kendisine okuduğu şiirleri dinler gözüküyordu. Bu genç kendisinden iki ay küçük olmasına rağmen ve birçok şiiri bazı dergilerde çıkmasına rağmen ona parmakları mürekkep lekeli ve pantolonunun dizleri çıkmış zavallı bir okul çocuğu gibi görünmekten kurtulamıyordu. Saat beşte Faik Bey konağı ziyarete geldi. Faik Bey Cemil'in yakın arkadaşları arasındaydı. Kumral, zayıf, uzun saçları iyi taranmış bir gençti. Küçük yaşından beri Avrupa'nın önemli şehirlerinde dolaşmış, oturmuş olduğu için hareketlerinde hiç sahte görülmeyen bir zerafet vardı. Faik Bey ile Seniha arasındaki ilişkinin bir arkadaşlık derecesinden fazla olması genç kızın bütün arkadaşları bilirdi. Fakat, buna da hafif bir flört manasını verirlerdi. Günden güne aralarındaki sevgi çoğalmaya başladı. Faik Bey için Seniha'yı sevmek birdenbire vazgeçilmeyen birşey oluverdi. O şimdi kumara ne kadar düşkünse, Seniha'yı da o kadar arıyordu. Seniha'ya kendini o kadar bağlı hissediyordu. Dört günlük bir ayrılıktan sonra sabah Faik Bey konağa geldi. Herkes uykudaydı. Saçları karma karışık, yüzü sapsarıydı. Suratında üç günlük bir sakal, toz renginde bir kir tabakası vardı. Seniha ne var? Ne oldu? Demek isteyen gözlerle Faik Bey'e baktı. Faik Bey sessiz bir şekilde hiçbir şey söylemiyordu. Seniha daha sonra kardeşi Cemil'den Faik Bey'in kumarda Üç yüz elli lira kaybettiğini ve paraya ihtiyacı olduğunu öğrendi. Cemil parayı Seniha'nın büyükbabasından istemesini söyledi. Seniha'nın bunun olmayacağını söylemesi üzerine Cemil Seniha'nın elmaslarını rehin koymasını istedi. Seniha dolabını açtı içinden bir çekmece çıkardı. Çekmecenin içinden birkaç tane mahfaza aldı ve birer birer Cemil'e uzattı ve hayatında ilk defa ağır ve ciddi bir şekilde düşündü, kaldı. Hayat bir an içinde, ona çıplak ve en kaba haliyle görünmüştü. Bu dünyada güzellik bir hayal, asalet ve zerafet, insanın üstünde hafif bir cilaydı. Güzel bir yüze iskelet ifadesi vermek için iki gecelik bir uykusuzluk, bir sevgiyi bir alışverişe çevirmek için birkaç paket iskambil kağıdı, zarif bir adamı bir dilenciye döndürmek için üç yüz elli liralık bir borç yeterliydi. Seniha kalbinin bu bir günlük hesaplaşmasından epeyce değişmiş çıktı.
Konağı kiraya verip kardeşi Selma Hanımefendi'nin yanına taşınma fikri ortaya çıktığından beri Naim Efendi'nin rahatı, huzuru kaçtı. Selma Hanımefendi kararında o kadar katıydı ki hiçbir şekilde bunun önüne geçmek mümkün değildi. Naim Efendi Burada doğmuşum, burada yaşamışım, ihtiyarlamışım! Nasıl bırakır giderim? Diyordu. Selma Hanım Burada, fareler, örümcekler ortasında yapayalnız öleceğine, benim yanımda benim gözüm önünde ölürsün, diyordu.
Konak, Naim Efendiyle beraber, hergün biraz daha yıkılıp gidiyordu. Zili bozulan sokak kapısı ağır bir tokmakla vuruluyor ve bir çok gıcırtılarla sarsılak açılıyordu.
3. KİTABIN ANAFİKRİ:
Bazı şeyleri kazanmak ve korumak epeyce zaman alır ama onları kaybetmek çok kolaydır.
4. KİTAPTAKİ ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Naim Efendi: Çok zengin ve zengin olduğu kadar da hesaplı bir kişidir. Çok önemli yerlerde çalışmış ve çok önemli bir kariyere sahip olmuştur. Ama devamlı bir değişim içerisinde olan bir ülkede eskiden kelme bir şahsiyet olduğu için bazı konulara uzak kalmıştır hatta gençlerin konuştuğu Türkçe'nin çoğunu anlamamaktadır. Eğlenceyi seven, neşeli bir insandır.
Seniha Hanım: Körpe, ince, çevik, ipekböceği gibi sürekli bir değişim halindedir. İlk başlarda cıvıl cıvıl bir kız olmasına rağmen zamanla çok değişir. Kimseyle görüşmez, kimseye bir şey söylemez olur.
Faik Bey: Aileyi uçuruma sürükeyen kişidir. Zevklerine göre yaşayan ve insanların umrunda olmadığı varlıklı bir ailenin oğludur.
Hakkı Celis: Senihayı sevmiştir fakat karşılık bulamayınca içine kapanmıştır. Kimseye sır vermeyen birisidir. İnsanlardan kaçmaya çalışmaktadır, yalnız kalmak ister.
5. KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
Bir töre romanıdır. Üç neslin çatışması anlatılmıştır. Olay kapalı ve dar bir çevrede geçtiği için nesiller arasındaki uçurum, hızlı değişimin geyirdiği ahlak buhranı usta bir biçimde sergilenmiştir. Kitap akıcı ve sürükleyicidir.
6. KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ:
Kahire'de doğdu. Manisa'nın karaosmanoğulları ailesindendir. Öğrenimini bir Fransız oklulunda tamamladı. II.Meşrutiyetin ilanından sonra İstanbul'a geldi. Fecri Ati topluluğuna katıldı. Çeşitli gazete ve dergilerde yazmaya başladı. Üsküdar Lisesinde felsefa dersleri okuttu. Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu'ya geçerek Batı Cephesi'nde bulundu. Deneme, makale, anı, oyun türlerinde eserler veren Yakup Kadri, daha çok romanlarıyla tanındı. Romanlarının konusu tarihsel ve olaylar olmuştur.
ESERLERİ :
Roman: Kiralık Konak, Nur Baba, Hüküm Gecesi, Sodom ve Gomore, Yaban, Ankara, Bir Sürgün, Panaroma, 2 cilt, Hep O Şarkı. Hikaye Bir Serencam, Rahmet, Milli Savaş Hikâyeleri.
Anı: Zoraki Diplomat, Anamın Kitabı, Vatan Yolunda...
ESKİCİ VE OĞULLARI (ESKİCİ DÜKKANI)
YAZARI: ORHAN KEMAL
KİTABIN KONUSU:
Trablus’ta savaşırken bacağının birini kaybeden topal bir eskicinin dram dolu hayatını anlatmaktadır.
KİTABIN ÖZETİ:
Trablus’ta savaşırken bacağının birini kaybeden roman kahramanı Kurtuluş Savaşı’ndan sonra eskicilik yapmaya başlar. İşleri yolunda giden eskici bir süre sonra eskicilikten bıkmıştır. Çukurova’nın köylerinden birine iki oğluyla göçer. Bu köy gayet zengindir. Demir araçları tamirciliği yapar. İşleri çok iyi gider. Fakat İkinci Dünya Savaşı sonunda çeşit çeşit traktörlerin gelmeye başlamasıyla Topal’ın işlerde bozulur. Amerikan makinelerine yenik düşen Topal, köyden ayrılıp kente göçer. Kent çok hızlı bir şekilde gelişmektedir. Topal önceki mesleği olan eskiciliğe geri döner. İki oğluyla eskici dükkanında işe koyulur.
Babasının hakaretlerine dayanamayan büyük oğul pamuk toplamaya karar verir. Küçük oğulda ağabeyinin bu kararına katılır.
Eskiciliğin bittiğini anlayan Topal toptancı olmaya karar verir. Fakat yeterince sermayesi yoktur. Bu nedenle oğullarıyla birlikte pamuk toplamaya gitmeye karar verir. Dokuz kişilik aile yola düşer. Pamuk toplamaya başlarlar ama bir süre sonra hepsi sıtmaya yakalanır. Topal karısı ve kızıyla kente geri döner.
Oğulları sıtmaya dayanır ve pamuk toplamaya devam ederler. Lakin fazla pamuk toplayamazlar. Verilen avansın yarısını karşılar. Bu nedenle borçlanırlar. Bu borcu nasıl ödeyeceklerini düşünürler. Kente aileleriyle birlikte hasta, bitik halde geri dönerler. Topal çocuklarının durumuna acır. Eskici dükkanını devredip borçlarını öderler. Şimdi hiçbir şeyleri yoktur.
KİTABIN ANA FİKRİ:
Fakirliğe bile şükredileceğini vurgulayan bu roman beterin beteri vardır sözünü kanıtlamaktadır.
KİTAPTAKİ ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Topal: Paraya düşkün, işlerinde başarısız bir kişilik.
Topal’ın büyük oğlu: Kendi halinde bir şeyler başarmak isteyen bir kişilik.
Topal’ın küçük oğlu: Ağabeyine güvenen onunla birlikte işlere koyulan bir kişilik.
DOKUZUNCU HARİCİYE KOGUSU
1.KİTABIN KONUSU:
Çocukluğundan beri bacağından rahatsız olan ve kimseyi dinlemeyen birisinin, hayaller peşinde koşarken başından geçen olaylar.
2.KİTABIN ÖZETİ:
Yazarın küçüklüğünden beri çektiği hastalık onu hastahanelerden tiksindirmiştir. Fakat durumu ciddiyetini korumaktadır. Annesi ile kenar mahallelerin birinde virane ahşap bir evde yaşamaktadır.
Bir gün ameliyat olması gerektiğini öğrenip hastahaneden döndüğünde evde annesini bulamaz ama odanın halinden annesinin şiddetli bir baş ağrısı geçirdiğini anlar. O sırada annesi gelir. Yazar ise annesini üzmemek için ona gerçekleri anlatmaz. Kendi doktaruna gidip ona gözükmesi gerektiğini söyler. Annesi yazarın Erenköye gideceğini öğrenince paşanında onu merak ettiğini söyler. Ertesi gün yazar önce paşaya gider. Paşa ilk olarak sağlık durumunun nasıl olduğunu sorar yazar da kaçamak cevaplar vererek olayı geçiştirir. Daha sonra odaya Nüzhet gelir yazardan getirmesini istediği kitapları alır. Kızı gidince paşa yazara bir de doktor Ragıp Bey’ e görünmesini tavsiye eder. Paşanın uzaktan akrabası olan yazar küçük yaşlardan beri onunla konuşur, ona kitap okur. O akşam yine bir roman okumaktadır fakat paşa uyuyunca Nüzhet’ le birlikte beahçeye gider ve muhabbet ederler. Yazar on beş yaşında ve aralarında dört yaş olmasına rağmen Nüzhet’ i sevmektedir. Ancak onun da aynı duyguları hissetiğinden emin olmaz. Bahçede konuşurken doktor Ragıp’ ın Nüzhet’ i istediğini duyunca önce üzülür ama Nüzhet oralı olmayınca, duyduğu şüpheye rağmen keyfi yerine gelir. Daha sonra Nüzhet annesinin isteği üzerine uyumaya gider ve yazar da kendine olan tüm güvenini kaybeder.
Hastalığı onu normal yaşından çok daha olgun davranmaya sevk etmiştir. Doktorun ikazlarına rağmen baston kullanmayan yazar o gece yatakta yorgun ve acı içinde kıvranmaktadır. Henüz uyumadan Nüzhet yazarın evine uğrar ve uyuyamadığını bahane ederek tekrar koyu bir muhabbete başlarlar. Ertesi gün yazar erkenden doktara gideceğinden Nüzhet onun uyumasını ister. Fakat yazar ona karşı olan zaafiyetini daha fazla saklayamaz, onu kendisine çekip bir kere öper ve Nüzhet şaşkınlık içerisinde koşarak eve gider.
Sabah olunca yazar Kadıköye gider ve paşanın istediği kitapları alır ve sonra da annesine bir ay içerisinde gelemeyeceğini yazar. Oradan da doktara gider fakat operatörün dersi olduğundan görüşemezler. Operatörle akşama görüşebilen yazar ondan baston kullanması ve iyi yemesi ve dinlenmesi konusunda uyarı alır. İşi bitip köşke dönen yazar içeriye girdiğinde kendisinden gizli birşey konuşulduğunu anlar ve üzüntü içerisinde bahçeye oturmaya çıkar. Daha sonra Nüzhet gelir ve yazar içeri girdiğinde annesinin dolabın arkasında çıplak olduğunu söyleyerek onu rahatlatır. Fakat akşam Nurefşan ona gerçekleri yani Nüzhet ile doktor Ragıp’ın durumlarını konuştuklarını söyler. Yazar hayal kırıklığına uğrar ve Nüzhet’ in odasına konuşmaya girer. Nüzhet yine yazarı ikna eder. Daha sonra ikiside uyurlar.
Ertesi günü Nüzhet’ le bahçede geçiren yazar Nüzhet’ le cinsel yakınlaşmalara girer. O akşam doktor Ragıp yemeğe gelir ve yazar hiç oralı olmaz. Konukları gidince Paşa yazara doktor hakkında görüşlerini sorar o da Ragıp’ ı Nüzhet’ e yakıştıramadığını söyler bunu duyan yengesi de içinden yazara karşı kin tutar.
Bir gün yazar yengesinin Nüzhet’i mikroplara karşı uyardığını ve eşyalarımızı ayırdım dediğini duyar ve bunun üzerine evi terketme kararı alır. Ancak annesininde o gün paşalara geleceğini duyması kararını değiştirmesine neden olur.
Hızla geçengünlerden sonra nihayet evine dönen yazarın ağrıları gün geçtikçe arttığından annesi onu fakülteye götürür. Operatör ona durmun ciddiyetini hatırlatır ve yerinden bile kıpıdamamasını ister. Evi birden kalabıklaşan yazarın yakınları onu teselli etmeye çalışır. Tekrar fakülteye gittiğinde operatör bacağın kesilmesi gerektiğini söyler fakat buna razı olmayan yazar birden bayılıverir. Bundan etkilenen operatör kasaplardan farkı olmaları gerektiğini söyleyip yazara, üç aylık bir sürede bacağını kurtarmak için hastahanete kalması gerektiğini söyler. Yazar bunu kabul etmek zorunda kalır ve Dokuzuncu Hariciye Koğuşuna yatırılır. Burası ona hapishane gibi gelir ve ilk gecesi olaylı biter. Bu korkuya dayanamaz ve bütün gücüyle bağırıp çağırır. Zor geçen günlrin sonunda ameliyat günü gelir. Ameliyatı bitince yedinci pansumanda doktor bacağın kurtılduğun ancak yer basamayacağını söyler.
Daha sonra da Nüzhet’ ten gelen karttan Paşanın hastalandığını Nüzhet’ in de doktor Ragıp’ la nikahlanacağını öğrenir. Acılar içinde geçen günlerin sonunda annesi doktor Mithat ve arkadaşı onu hastahaneden taburcu ettirirler.
3.KİTABIN ANA FİKRİ:
Bize verilen öğütleri ciddiye almalı ve hayallere peşinden koşmamalıyız. Aksi takdirde kaybeden yine bizoluruz.
4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Yazar: Tek bacağından acı çeken ve ümitleri peşinde rüyalar aleminde koşan birisi.
Nüzhet: Yerinde duramıyan yaşam dolu son derece hareketli birisi.
Paşa: Disiplinli, yardım sever ve dediğim dedik, inatçı birisi.
Yengesi: İçten pazarlıklı kızının iyiliğini düşünen bir anne.
Nurefşan: Köşkün hizmetçisi ve yazarın mutluluğu için elinden geleni yapan birisi.
Doktor Ragıp: Bakımlı ve kültürlü bir doktor.
Doktor Mithat: Yazarın doktoru.
Operatör: İnsanliğa faydalı olmaya çalışan bilinçli bir tıp adamı.
5.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
Kısa ve anlaşılması güç bi kitap.Yazar kitaptaki şahısları psikolojik yönden ele almıştır.Sürükleyici bir kitaptır.
6.KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:
Peyami Safa İstanbul’ da 1899 yılında doğdu. Dokuz yaşında iken sağ elinin ekleminde kemik hastalığının başlaması, on üç yaşında iken de hayatını kazanmak zorunda kalması yüzünden düzenli okul öğrenimi göremedi, kendi kendini yetiştirdi. “ Biri Yerli ve Kopanlıklar Kralı” adlı (1913) ve “ Üç Kardeş” adlı (1918) birer hikayelik iki küçük kitap çıkarıyor, Fagfur (1918) vb. gibi sanat dergilerinde hikaye çevirileri ve makaleleri yayımlanıyordu.Savaş sonunda, kardeşinin isteğiyle memurluktan ayrılıp basın hayatına atıldı. Çıkardıkları “ Yirminci Asır” adlı bir akşam gazetesinde “ Asrın Hikayeleri” genel başlığı adı altında halk için gazete hikayeleri yazdı. İlk otuz kırk tanesi imzasız yayımlanan bu hikayeler o zaman çok beğenildi; yazar devrin ileri gelen bazı sanatçıları ( Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Yahya Kemal Beyatlı, Ömer Seyfettin vb.) tarafından teşvik edildi.O tarihten sonra yalnız gazetelerde çalıştı. Fıkra, makale ve roman yazarı olarak geniş bir üne ulaştı. Bu arada “ Kültür Haftası (1936) ve Türk Düşüncesi (1953-1960)” adlı iki de dergi çıkardı. İkinci Dünya Savaşı yıllarında kendini Faşizm akımına kaptırdı; savaş sonrasında calıştığı parti gazetelerine göre ikide bir ağız değiştirerek siyasal bir dengesizlik içinde bocaladığı, genellikle gerici bir takım görüşlerin savunuculuğunu yaptı. Atatürkün sağlığında “ Türk İnkılabına Bakışlar(1938)” adlı bir kitap yazmışken Atatürkün ölümünden sonra devrin düşmanı bir yol tutu. 1961’ de İstanbul’ da öldü.
ESERLERİ:
Yalnızız, Fatih Harbiye, Şimşek, Bir Tereddütün Romanı, Sözde Kızlar, Mahşe
ŞIP SEVDİ
1-KİTABIN KONUSU: Paris`ten döndükten sonraki hayata bakış açısı değişmiş, batının hayat tarzına özenmiş ve gözünü para hırsı bürümüş olan Meftun ve ailesi içinde meydana gelen olaylar anlatılmaktadır.
2-KİTABIN ÖZETİ: Meftun, annesi Lütfiye Hanım, ninesi Şeküre Hanım, kızkardeşi Lebibe, erkek kardeşi Raci ile Erenköy`de bir köşkte oturmaktadır. Teyzesi Vesile Hanım ile kızları Rabia ve Hasene de köşkün devamlı konuklarıdır.
Meftun, Paris`ten yeni dönmüştür. Oarada gördüğü adetleri ve kuralları, kendi ailesine öğretmeye çalışır. Görgü kuralları hakkında dersler verir. Ailesi her ne kadar istemese de ona uymak zorunda kalmaktadır.
Bir süre sonra Meftun, kızkardeşi Lebibe`nin, komşu köşkte oturan Mahir adlı bir gençle gezdiğini öğrenir. İki genç arasında gelip giden mektuplar, hizmeçi Eleni yardımıyla önce Meftun`un elinden geçmektedir. Daha sonra Meftun Mahir ile ilgili bilgiler edinir. Kızın babasının, çok zengin bir kişi olan Kasım Efendi olduğunu öğrenir. Paraya çok düşkün olan Meftun, Kasım Efendi`nin kızıyla evlenmeyi aklına koyar. Annesi ve teyzesi, kızı istemeye giderler ve bir sonuç alamazlar. Bunun üzerine Meftun, başka yollar denemeye karar verir. Fransız dostu, Mösyö Mc Ferlan`a gider. Kasım Efendi`nin kızıyla evlenebilmesi için ondan yardım ister. Aslında Meftun`un kafasında Kasım Efendi`nin paralarına konmak vardır.
Bu arada Meftun Rabia`nın da Bedri adında bir gençle gezdiğini öğrenir. Kızların bu gizli gezilerine kızdığı halde Kasım Efendi`nin paraları uğruna ses çıkarmamaktadır. Raci ise buna çok kızmaktadır. Çöpkutusunda, bulduğu bir ilaç kutusu üzerinde araştırma yapar. Sonunda, kızlardan birinin hamile olduğunu öğrenir. Bunu Meftun`a söyler. Kızlarla konuşmaya karar verirler. Konuşma sonucu Rabia`nın gebe olduğu anlaşılır. Kızı ile yani Rabia`yı Meftun`la evlendirmek hayaliyle konuşmalarını dinleyen Teyze Vesile Hanım üzüntüsünden deliye döner. Tüm bunlar olurken Lebibe evden kaçar.
Meftun, bütün bu sıkıntılarla Mösyö Mc Ferlan`a gider. Mc Ferlan Meftun`un Kasım Efendi`nin kızı Edibe ile evlenebilmesi için çare bulmuştur. Meftun`un bir piyangodan yüklüce para kazandığı söylentisi etrafa yayılacak, parayı çok seven, cimri Kasım Efendi de kızını seve seve Meftun`a verecektir.
Lebibe ile Mahir evlenmiştir. Mc Ferlan`ın piyango hikayesi de gerçekten tutmuştur. Kasım Efendi kızını Meftun`la evlendirmeye razı olmuştur. Meftun da Ksım Efendi`nin kızı için istediği ağırlığı, ileride Kasım Efendi`nin servetine sahip olacağını düşünerek ödemiş ve Edibe ile evlenmiştir.
Rabia ise evin arap hizmetçisi Zarafet`ten gördüğü şekilde çoçuğunu düşürür. Bunu sadece Meftun, Raci, Lebibe ve Vesile Hanım bilmektedir. Bu olay diğerlerine “kanlı basur” olarak yansıtılır. Cahil bir kişi olan Azize Hanım hiçbir şeyden haberi olmayan yaşlı Şeküre Hanım`a gerçeği söyleyince, Şeküre Hanım bu şoka dayanamaz ve ölür.
Ölümün üzerinden iki yıl geçmiş, Meftun ve Lebibe çoluk çoçuğa karışmışlardır. Meftun`un alafrangalık hevesi ve evin kalabalıklaşması nedeni ile geçim sıkıntısı çekmeye başlamışlardır. Meftun hala Kasım Efendi`nin parasını ele geçirememiştir. Kasım Efendi de ne kızı Edibe`ye ne de oğlu Mahir`e para vermektedir.
Meftun, babasından mülk senetlerini getirmesini ister. Mahir bunu kabul etmez. Bunun üzerine Meftun başka yollar dener. Mahir`I alafranga eğlencelere, topluluklara götürmeye başlar. Mahir ise Mösyö Mc Ferlan`ın karısı Madam Mc Ferlan`a iyiden iyiye tutulmuştur. Bunu anlayan Meftun, Madam Mc Ferlan`dan Mahir`I ayartıp babasından istetmesini söyler ve anlaşma yaparlar.
Lebibe ve Edibe ise kocalarının taşkınlıklarından bıkmıştır. Sık sık kocalarıyla kavga etmektedirler. Köşkte düzenlenen bir baloda Lebibe, Meftun ile Mc Ferlan`ın Mahir için yaptıkları plana, kulak misafiri olur. Mahir`in gözü ise Madam Mc Ferlan`dan başkasını görmemektedir. İyice sarhoş olunca, Meftun`un babasının mülk senetlerini getireceğini söyler. Aslında bunu Madam Mc Ferlan`ın sevgisini kazanmak için yapmıştır.
Mahir, babasının mülk senetlerini alır. Kasım Efendi bunu farkedince oğlunu evlatlıktan reddeder. Lebibe ve Edibe de kocalarından göremedikleri ilgiyi başkalarında ararlar. Mahir de Madam Mc Ferlan ile Meftun arasındaki anlaşmayı öğrenmiştir. Buna dayanamayan Mahir, intihar eder.
Raci, ailenin başına gelen tüm bu felaketlerin nedeninin Meftun olduğunu bilmektedir. Meftun ise suçlanacak kişinin kendisi olduğunu anlayınca Paris`e geri döner.
Meftun`un ihtiraslarının ve çevirdiği oyunların sonucu yıkılmıştır.
3-KİTABIN ANA FİKRİ: Batıdan etkilenmemeli ve kendi örf, adet, gelenek ve göreneklerimize sahip çıkmalıyız. Ayrıca para hırsı yüzünden kimseyi kandırmamalı ve sadece parayla mutluluğun olmayacağını bilmeliyiz.
4-KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Meftun: Alafrangalığın aşırı etkisinde kalmış. Bu konudaki bilgileri de hep kitaplardan kaynaklanıyor. Taklitçi ve sahte fikirlere sahip. Parayı çok seviyor. Onu ilk önce züppe, batıyı her davranışına kaynak yapmış bir kişi olarak tanıyoruz. Sonra para hırsı onu sahtekar, bencil bir kişiliğe sokuyor. Sonunda yenilince de kaçıyor.
Raci: Ağabeyi gibi alafrangalığa meraklı değil. Dürüst bir kişi çıkarcı değil. Türk görgü ve ahlak kurallarına bağlı.
Şeküre Hanım: Yaşı ellinin üstünde, çok konuşkan, dalgın dedikoducu, Meftun`un hareketlerine kızan ve arkasından atıp tutan bir kişi.
Lebibe: Hassaslığı nedeniyle suçlamalara dayanamayan duygusal ve çekingen biri.
Rabia: Başlangıçta asi, terbiyeden yoksun görgüsüz bir kişi olarak görünüyor. Sonra duygusal, çabuk kapılan, kararsız, zavallı biri olarak beliriyor. Romanın sonunda ise karamsar, içine kapanık bir kişiliğe bürünüyor.
Edibe: Kendisine söylenen herşeye inanan bir kişi. Duygularını açığa çıkarmak istemiyor. Çekingen ve kendisini küçük görüyor.
Vesile Hanım: Dedikoducu, çocuklarını ve kendisini yaz, kış besledikleri halde Lütfiye Hanım`I kıskanıyor. Menfaatkar bir insan.
Lütfiye Hanım: Oğlu Meftun`un isteklerine pek ayak uydurmasa bile yine de onunla övünen, ailenin bütün kadınları gibi dedikoducu, meraklı bir kişi.
Mahir: Aslında dürüst bir kişi. Ama kolay kanan, zayıf bir kişiliği olan, duygularına hakim olamayan bir kimse.
Azize Hanım: Dedikoducu, cahil bir kadın. Aklına gelen herşeyi sonunu düşünmeden söylüyor.
Kasım Efendi: Cimri, kuralcı bir adam. Katı tavırları var. Herşeyden çok paraya önem veriyor. Para sevgisi, aile arası duygularını da yok etmiş.
5-KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER: Kitaptaki olaylar karışık olduğundan anlaşılması zor bir kitap; fakat alafrangalıktantan bahsedilmiş ve onun neden olduğu aile kavgaları, geçimsizlikler çok iyi anlatılmıştır.
6-KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ: İstanbul`da doğdu. Hünkar yaverlerinde Sait Paşa`nın oğludur. Özel öğrenim gördü. Henüz küçük yaşlardayken hikaye ve roman yazmaya başladı. İlk eserlerini Ahmet Mithat Efendi`ye götürdükleri zaman inanmamıştı. Kısa süreli memurluklarda bulundu. Hayatını yazarlık yaparak sürdürdü. İlk romanı olan Şık, Ahmet Mithat Efendi`nin Tercümanı Hakikat adlı gazetesinde yayımlandı.bunu diğer eserleri izledi. Sayısı yetmişi bulan eserleri arasında en çok romanlarıyla tanındı. Bu tür eserlerinde çoğunlukla kenar mahalle insanlarını, sosyal sorunları, batıl inanışları, aile geçimsizliklerini iyi bir gözlemci gibi ortaya koydu. Bu gözlemciliğinin sonucu olarak İstanbul hayatından çok canlı sahneler yansıtıp, çok kuvvetli tipler çizdi. Ahmet Mithat geleneğini sürdüren önemli yazarlarımızdan biri oldu.
KUYRUKLU YILDIZ ALTINDA BİR İZDİVAÇ
1. KİTABIN KONUSU : KUYRUKLU BİR YILDIZIN DÜNYAYA ÇARPACAĞI HABERİ VE KADIN İLE ERKEK ARASINDA OLAN ÇATIŞMALAR VE DOĞAN BÜYÜK BİR AŞK ANLATILIYOR.
2. KiTABIN ÖZETİ :
1910 yılının Mayıs ayında Halley Kuyruklu Yıldızı�nın dünyaya çarpacağı söylentisi yayılır. Bu haber dünyada olduğu gibi İstanbul�da da bir panik yaratır. Kenar mahallelerdeki cahil kadınlar da bu işi kendi anlayışlarına göre yorumlarlar.Romanın kahramanı olan İrfan Galib�de bu mahallede oturmaktadır.Zengin bir ailenin oğlu olan İrfan ,batı ilimlerini tahsil etmiş ,geniş fikirli fakat tuhaflıkları olan bir gençtir. Yolda peçeli bir kadın görür.Onun çok güzel ve bilgili bir genç kız olduğunu hayal ederek peşine takılır.Bir çok tesadüften sonra ,bu güzelle ilgili hayaller kurar.Acemice bir konuşma girişiminden sonra kadın tarafından terslenir.Bu olay onu büyük bir kadın düşmanı yapar. Kadınların zayıflığı ile ilgili makaleler yazar.Kadınları korkutarak küçük düşürmek için Halley Kuyruklu Yıldızı ile ilgili konferanslar düzenlemeye karar verir. Anatomi ,astronomi,fizik karışımı tuhaf konferransına ,bir de kuyruklu yıldızın çarpmasıyla kopacak olan kıyameti tasvir eden korkunç rüya ekler.Bir süre sonra maceraperest bir kadından mektup alır.İrfan bu mektuba coşkun ve duygulu bir cevap yazdıktan sonra konferansının ikinci bölümünü hazırlar.Ev halkını ,mahalle esnafını kıyametin kopacağına inandırmıştır.Herkes birbirine itiraflarda bulunarak helalleşir.İkinci konferansta İrfan�ın kıyamet sahnesini tasvir ettiği sırada ,önceden hazırladığı küçük oyun sahnelenir.Etrafta patlayan çatpatlar ,fişekler ,yukarı katta devrilen masa ve dolaplar ,kadınları çılgına çevirir. Bu sırada tanımadığı hayranı ile mektuplaşması sürmektedir.Onun hakkında çok kötü şeyler öğrenmesine rağmen kadına evlenme teklif eder.Kadının bu evlilik için bir şartı vardır. Kuyruklu yıldızın çarpacağı ana kadar İrfan�a yüzünü göstermeyecektir. Halley�in görüneceği gün düğün yapılır.Evin damında dürbünle gökyüzünü araştıran gelinle güvey arasında bilimsel , felsefi ,uzun konuşmalar geçmektedir. Genç gelin ,evliliğinin ilk gününden aklını ,bilgisini kocasına ispat ederek, eşit şartlarda sürecek bir beraberliğin temelini atmıştır.Gelin hanım İrfan�dan kadınların öcünü almak için bir oyun yapmıştır ve bu oyunun sonunda İrfan�ın ona iyi bir koca olacağını anlamıştır.
3. KİTABIN ANAFİKRİ : İnsanların cahilliklerinden dolayı farklı yorumlanan bazı olaylar sonucunda ,kandınların ve erkeklerin eşit şartlarda muhakeme gücüne sahip olduklarını ve kurulan yeni bir yuva anlatılıyor.
4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ :
İRFAN GALİB :Batı tahsili görmüş, yaratıcı zekasını iyi kullanan insanları çok rahat etkileyebilen tuhaf ,yakışıklı bir gençtir.
LÜTFİYE : İrfan�ın evlendiği ,zeki ve güzel ,iyi bir eğitim almış hanımefendidir.
EV HALKI :Cahil, herşeye çok rahat inanabilen sevdiklerine yürekten bağlı olan kişiler.
ESNAF : Her duyduğuna çok çabuk inan ,araştırmayı sevmeyen cahil insanlar.
5. KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER : Kitapta ustaca hazırlanmış entrikalara yer verilmiş. Toplumun çok çeşitli alanlardaki günlük yaşayışı ,değer hükümleri eleştirilmiştir.Batı özentisi olanlara şiddetle çatılmaktadır.Bunun için yazar ,mizah unsurunu ustalıkla kullanmıştır.Mizahi boyutuyla düşündüren ,okurken değişik dünyalara götüren güzel bir roman.
6.KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ :Hüseyin Rahmi ,romanlarının sayısı ,konuyu elealış tarzı ,tiplerinin canlılığı ,değişik üslubu ile önemli bir romancıdır.Yazar natüralizm ,realizm ve romantizm gibi akımların hepsinden faydalanmıştır. Sağlığında yayımlanan bazı romanları:
-Şık (1889) ,İffet (1896) ,Mürebbiye (1899) ,Metres (1899) ,Şıpsevdi (1911) ,Gulyabani (1912) ,Hakka Sığındık (1919) ,Efsuncu Baba (1924) ,Gönül Bir Yeldeğirmeni (1943)
Hikayeleri:
-Namusla Açlık Meselesi (1920) ,Katil Buse (1934) ,İki Hödüğün Seyahati (1933) ,Tünelden İlk Çıkış (1934) ,Gönül Ticareti (1939) ,Melek Sanmıştım Şeytanı (1943).
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 36 ziyaretçi (42 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|
|
|
|